Korku Filmleri

1995 yılında, İngiltere'de yaşanmış olan korkunç cadı avının konu edildiği hikayede, Evelyn Haverstock isimli genç bir kadın, kocası Joseph'in yakın zamanda ölmesinin ardından dul kalmıştır. Kocasının travmasıyla yaşamak zorunda kalan genç kadın, yakın zamanda daha büyük bir sorun ile karşı karşıya kalacaktır. Cadıların katledildiği bu zamanda, ev sahibi tarafından haksız yere cadı olmak suçlanan Evelyn'in artık başı büyük beladadır. Acımasızlığı ile bilinen Yargıç Moorcroft tarafından hapse atılan genç kadın, burada Şeytan'ın zihnine girmeye çalışmasıyla, kendi içindeki şeytanlarla yüzleşmek zorunda kalacaktır.

Film, gizemli bir şekilde ortadan kaybolan bir kızı kurtarmaya çalışan bir suçlunun hikayesini konu ediyor. Kötü nam salmış bir suçlu olan Hero, doğaüstü bir evrene kaçırılan bir kızı kurtarmakla görevlendirilir. Kızın peşine düşen Hero, bunun için karanlık güçlerle zorlu bir mücadeleye girişir.

Fırsatçı ve yalancı Joseph Watkins, kasabayı terk etmenin eşiğindeki aktör Virginia'yı etkilemek için cani bir geçmişi olan bir tiyatroda oyun oynar. Joseph, iki dedektiften kaçarken ve sahne müdürünün alarma geçmesine rağmen tiyatronun ruhuna takıntılı hale gelir ve yoluna çıkanları öldürmeye başlar. Virginia uzun yıllardır tiyatro işlerine gönlünü vermiş bir aktördür. Yine sıradan bir günde bir iş teklifi alır ve işe koyulur. Bir tiyatro salonu bulurlar ancak bazı insanlar buranın perili olduğunu ve daha önceden birçok ölüme şahitlik edildiğini düşünmektedir. Bu sırada Detektif Jones bu gizemi araştırmaya başlar. Joseph’in geçmişinde farklı bir durum olduğu için aktörlük işine devam etmektedir. Kendi iddiasına göre uzun yıllar önce okula çok yakın olan binasında duş aldıktan kısa bir süre sonra panjurlarını kapamayı unutmuştur.

Bu duruma anlam veremeyen Mike ve Angie kızlarının neden ve nasıl bu izlere sahip olduğunu anlamak için kızlarını yakından gözlemlemeye başlarlar. Ancak bir gece Mike ve Angie için her şey çok net bir hal alır. Çünkü Mike ve Angie kızlarının kendine zarar vermediğini ve gözle görülmeyen kötü bir varlığın kızlarını öldürmeye çalıştığını anlarlar. Mike ve Angie her ne kadar inanmak istemeseler de bir tür iblis kızlarını öldürmeye karar vermiştir ve küçük kız da farkında dahi olmadan şu ana dek ölümden sıyrılmayı başarmıştır. Fakat iblis artık kartlarını masaya serdiğinde ve Sophie’yi öldürmek istediğini açıkça fark ettirdiğinde Mike ve Angie’nin kızlarını korumak için savaşmaktan başka şansları da kalmayacaktır!

Beklenmedik bir aile trajedisinin ardından, Deetz ailesinin üç nesli Winter River'daki evlerine geri döner. Beterböcek'in hâlâ peşini bırakmadığı Lydia'nın hayatı, asi genç kızı Astrid'in tavan arasındaki gizemli kasaba maketini keşfetmesi ve Öbür Dünya'ya açılan kapının kazara açılmasıyla altüst olur. Her iki âlemde de sorunlar baş gösterirken birinin Beterböcek'in adını üç kez söylemesi ve yaramaz iblisin kendi tarzı karmaşayı ortaya çıkarmak için geri dönmesi artık an meselesidir.

Film bir ada topluluğunu okyanustan gelen bir salgına karşı korumaya çalışan bir balıkçının hikâyesini konu ediyor. Adada yaşayan insanlar büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır. Okyanusun derinlerinden gelen zombiler, insanları avlamaya başlar. Yaşanan bu felaket karşısında bir balıkçı, hem kendisini hem de adadaki insanları kurtarabilmek için zorlu bir mücadeleye girişir.

Genç bir çift, binadan bozma bir Doğu Avrupa hastanesine estetik için gitmeye karar verirler, fakat buldukları şey estetik değil, bir kan gölü olacaktır.

Bir üniversitede hocalık yapan biyolog Lena’nın (Natalie Portman) asker eşi Kane (Oscar Isaac), bir görev için “Area X” adlı bir bölgeye gider ve bir yıl sonra geri döner. Ancak döndüğünde tamamen bitik durumdadır ve komaya girer. Lena, eşini bu hale getiren şeyin ne olduğunu merak eder ve “Area X”te araştırma yapmak amacıyla gidecek, tamamı kadınlardan oluşan bir keşif ekibine gönüllü olarak katılır. Bir biyolog, bir psikolog, bir acil tıp teknisyeni, bir jeomorfolog ve bir fizikçiden oluşan bu keşif ekibi, doğanın kanunlarının geçersiz olduğu tamamen mutasyona uğramış bir bölgeye adım atacaklardır ve onları nelerin beklediği belli değildir.

Bebek bekleyen bir çift hafta sonu tatili için doğa içerisinde sakin bir otele giderler. Ancak bir süre sonra otelin aslında istenmeyen bebeklerin ve annelerin öldürüldüğü lanetli bir doğumhane olduğunu keşfederler ve bu tatil bir ölüm kalım savaşına döner.

Elit askeri personeli Caitlin Ross, Travma Sonrası Stres Bozukluğu durumundan muzdarip olunca, ordudan erken emekli olmak zorunda kalır. Eski takım arkadaşı ve aynı zamanda da çok yakın bir dostu olan Brad ile birlikte, “kolay bir hayatı” seçmeye karar verirler ve ikili beraber, küçük bir güvenlik firması açarlar. Bu şirket genç, şımarık ve sürekli bela çıkarmayı seven fakat bir o kadar da zengin olan Richard Kenning tarafından, servislerinden yararlanılmak üzere tutulur. Kısa zaman önce kendisine yaşlı babasından miras kalan ve normalde çiftlik olarak kullanılan bir mülkü, temizleyip boşaltmaları gereken Caitlin ve Brad, bu bölge ve binayla ilgili pek çok hikaye ve dedikodu döndüğünü fark ederler. Sonunda, Caitlin ile Brad’in takımı, bu dedikoduların aslını öğrenmek zorunda kalacaktır. Takım, evin içinde bir kaçış yolu olmadan kilitli kalır. Çok geçmeden, avlandıkları açık hale gelir ve yarış başlar.

Noel tatilinden hemen önce Zoe ve ailesi karanlık geçmişe sahip yeni evlerine taşınırlar. Anne ve babaları yeni evlerini yenilerken, çocuklar tavan arasında gizli bir oyuncak sandık bulurlar. Sandığın içindeki oyuncaklar canlanınca çocuklar buna çok sevinirler. Ancak kısa süre sonra ailenin hayatını tehlikeye sokacak olaylar yaşanmaya başlar.

Küçük bir kasaba şerifi ve beceriksiz yardımcılarının, dolunayda işlenen bir dizi vahşi cinayeti çözmeleri gerekmektedir. Katili yakalamak için kendini yiyip bitiren Şerif, bir yandan da kurt adam diye bir şey olmadığına kendini inandırmakta zorlanır…

Kabuslar peşini bir türlü rahat bırakmadığı anda güçlerini reddetmeye çalışıyor. Papazlığın da vermiş olduğu etiklik ile bu gücü reddeden başrölümüz, tesadüfen tanıştığı bir fahişe ona bu gücü kötü insanlara karşı kullanması gerektiğini söylüyor. Bu fikre pek hoş bakmayan papaz Doug, olaylar geliştikçe artık kızın verdiği öneri mantıklı geliyor ve kötülüğe karşı gücünü kullanmaya karar veriyor. Yaşanılan olaylarda yeri gelecek gülecek, yeri gelecek hüzünlenip bazen de sinirleneceksiniz. IMDB’de 10 üzerinden 5.7 puan alan bu film ailecek izleyebileceğiniz 7’den 77’ye herkesin severek izleyebileceği bir film. Absürt komedi severleri hoş bir şekilde karşılayan film sizlere keyifli dakikalar yaşatacak. İyi seyirler.

Elizabeth Cormack, İngiliz ordusunda doktorluk yapan genç bir kadındır. Ordudaki görevini tamamlasının ardından Elizabeth, ailesinin yanına geri döner. Yeni hayatına alışmaya çalıştığı sırada genç kadın, halüsinasyon olduğunu düşündüğü bazı şeyler görmeye başlar. Gün geçtikçe gördüklerinden rahatsız olmaya başlayan Elizabeth, travma sonrası stres bozukluğu tedavisi görmeye başlar. Kocası yaşadıklarının travma sonrası stres bozukluğuna bağlı olduğunu düşünse de, Elizabeth’e hem zihinsel olarak hem de fiziksel zarar veren durumun nedeni bambaşkadır.

Düzenli bir iş hayatı, kaliteli dostlukları ve huzurlu bir evlilik hayatı olan Jerry, eşinin onu aldattığını öğrendikten sonra büyük bir boşluğa düşer ve neyin ona iyi geleceği konusunda bir bilinmeze gitmektedir. Barda, yakın dostu Mike ile bir şeyler içip sohbet ederken Mike'ın verdiği öneri, Jerry'nin de eşini aldatması gerektiğidir. Bu tavsiye Jerry'i ilk başta tedirgin etse de Mike'ın aşırı ısrarı sonucu bir geneleve gidip tek gecelik bir ilişki yaşama fikrine ortak olacaktır.

Genç bir kemancı olan Rose Fisher, Richard Marlowe’ın kızıdır. Richard Marlowe ise tüm dünyada duyduğu sesler yüzünden İngiliz klasik müziğinin kurtarıcısı şanına sahip olmasına rağmen her şeyden uzaklaşıp, tarihin gördüğü en iyi besteyi yapmaya karar vermiştir. Ancak bu beste tamamlanmadan önce rrajik bir şekilde bir gün hayatını sonlandırır. Bunun haberini aynı zamanda menajeri de olan Charles Vernais verir Rose’a. Rose’a babasından Fransa’da bir ev, ve birkaç değersiz mal varlığı kalmıştır. Küçüklüğünde babası tarafından terk edilen Rose, bu duruma duygusal bir tepki vermemek istemektedir. Yine de, babasının yazdığı sonatı görmek isteyen baş rol karakterimiz, Fransaya biletini alır ve tek başına gider. İlk başlarda çok korkutucu bir ev olduğunu farkeden Rose, sonatı görünce büyülenir. Ancak bu sonat hiç de masum değildir. Charles’la birlikte sonatın gizemlerini çözmeye çalışan Rose, bestenin aslında ne için tasarlandığını anladığında dehşete kapılır ancak herşey için çok geçtir!

Phantom Stranger tanımlanamayan paranormal özellikleri olan bir DC kahramanıdır. Aynı isimli çizgi romandan esinlenilmiş bir çizgi filmde hippler tarfından üvey ailesinden alınan Marcie adlı bir kızın macera arayışları anlatılmaktadır. Acaba tanrının meleklerinden birinden seçtiği Phantom Stranger, Marcie'yi kurtarabilecek mi? 15 dakika sürecek bu kısa çizgi film eminiz ki sizi ekrana bağlayacaktır. Phantom Stranger’ın rolü çoğu zaman diğer süper kahramanlara yardımcılık niteliğinde olmuştur. Onun SuperMan tarafından eleme ya da yarışma olmadan Adalet Ligine alınmış olması da her zaman tartışmalara konu olmuştur. Her zaman fötr şapkası, siyah trençkotunun altına giydiği siyah takım elbisesi ve eldivenleri ile tam bir kriminal pozu yakalayan Phantom Stranger tam aksine ironik bir şekilde suçun karşısındadır. Bu kısa çizgi filmin yönetmenliğini ise çoğu Batman ve Justice League çizgi filmlerinin yönetmenliğini yapmış olan ve 2013 “Inkpot” ödülünü alan Bruce Timm yapmaktadır. Kısa çizgi film Superman: Red Son adlı çizgi film bölümünün devamı şeklinde yayınlanmıştır. Bakalım Marcie hippi tarikatının elinden kurtulup Phantom Stranger sayesinde kendi doğru yolunu bulabilecek mi?

C.S. McMullen‘ın senaryosunu kaleme aldığı The Other Lamb, medeniyetten uzak yaşayan ve Shepherd adlı liderlerine hizmet eden kadınlardan oluşan bir tarikatta doğup büyüyen genç bir kadının hikâyesini anlatıyor. Genç kadın öğrendiği karanlık sırlarla birlikte Shepherd’a ve çarpık tarikatına itaatini sorgulamaya başlayınca, çarpıcı bir görsellikle gözler önüne serilen karanlık bir kendini keşfetme ve isyan hikâyesinin fitili ateşleniyor.

The Mortuary Collection filminde dört farklı korku hikayesi anlatılmaktadır. İlk hikayemiz, 1950’li yıllarda geçmektedir. Bir kadın, banyosunda görülen gizemli bir varlıkla mücadele etmektedir. Sonraki hikayede, 1960’li yıllarda başkalarıyla ilişki kurmak için farklı yöntemler deneyen bir gencin öyküsü anlatılmaktadır. Bir sonraki hikaye ise 1970’li yıllarda karısı hakkında zor bir karar alan adamın öyküsü anlatıyor. Ve son hikaye ise 1980’li yıllarda geçerken tüm hikayeleri birleştiriyor.

70'lerin sonunda yapılan korku filmi "Antrum"  bir erkek ve kızın ormana gidip cehenneme doğru bir çukur kazmalarını konu alır. Filmi izleyenler gerçek hayatta tek tek ölmektediler.Bu isimlerin içinde Janet Hilberg gibi zamanın ünlü film festivali yapımcıları da yer almaktadır. Hiçbir sinema salonu bu filmi salonlarına almayı kabul etmemişlerdir. Budapeşte'deki halka açık ilk ve tek gösterimde bütün bina birden alev almış ve filmi izleyen herkes ölmüştür. Bu olaylardan sonra film lanetli olarak nitelendirilmiş ve tamamen ortalıktan kaybolmuştur.Yıllar sonra bir kaç araştırmacı filmin ilk kopyalarından birini bulup incelemeye almışlardır. Bu filmde ise filmin ilk kopyasını ve araştırmacıların film hakkında ki yorumlarını bulgularını ve 70'lerden bu yana olanları bizlere göstermektedirler. Ben öyle şeylere inanmam bana bir şey olmaz diyorsanız buyrun ekran başına!

Bir baba, kızını kurtarabilmek için zombi kıyameti sırasında amansız bir mücadeleye girişir. Film, enfekte bir dünyada, sevdiklerini koruma güdüsüyle hareket eden bir adamın etrafında dönüyor. Kızını güvenli bir bölgeye taşımak için çıktığı bu tehlikeli yolculukta, baba bir yandan zombilere karşı hayatta kalmaya çalışırken diğer yandan da insanlığını korumaya çalışır. Gördüğü her bir zombi, bir zamanlar tanıdığı biri olabilir ve bu, onun için mücadeleyi daha da kişisel ve zorlaştırır. Yol boyunca karşılaştığı diğer hayatta kalmayı başaran insanlarla da ilişkiler kurar ve bu zor zamanlarda insanların nasıl değişebileceğine şahit olur. Ancak her yeni karşılaşma, onu ve kızını bir yandan yeni tehditlere diğer yandan umutsuzca ihtiyaç duydukları insanlıkla dolu anlara sürükler. Babanın, kızını koruma içgüdüsüyle verdiği bu savaş, seyircilere hem duygusal hem de gerilim dolu anlar yaşatır. Film, kıyamet sonrası dünyanın karanlık atmosferini ve insan ruhunun direncini etkileyici bir şekilde gözler önüne serer.

Ruhlar Bölgesi, Ölüm Alfabesi, Penny Dreadful ve sayısız korku filmlerinin aranan yüzü olan Lin Shaye ile Testere serisinin başrol oyuncusu ve daha bir çok yapımda baş rolü oynayan Tobin Bell’den yine iliklerinize kadar korkuyu hissedeceğiniz The Call filminde; Tarih 1987, yer Amerika’da küçük bir kasaba ve potansiyel kurbanlar ise bu kasabadaki bir grup genç arkadaştır. Arkadaş grubumuz bir dizi trajik olay sonrasında bir zamanlar günahkar bir çifte ev sahipliği yapmış olan bir eve sığınmak zorunda kalırlar. Ancak bu ev bilindik tozlu ve unutulmuş bir ev değildir ve bu ev hala içinde bir çok sır ve gözle görünmeyen ev sahiplerini de barındırmaktadır. Kalacak bir yer bulduğuna sevinen arkadaş grubumuz kısa süre içinde bu evde olmaktansa, geceyi dışarda geçirmenin onlar için daha iyi olduğunu anlarlar ancak iş işten geçmiş olur! İliklerinize kadar korku ve gerilimi hissedip ansızın olan olaylar karşısında sessiz kalamayacağınız filmde herkese şimdiden iyi seyirler diliyoruz.

Emily ve Randall, ilişkilerinde sorunlar yaşayan bir çifttir. Sorunlarından uzaklaşmak isteyen gençler, ailelerinin deniz kenarındaki evine gider. Ancak onların yalnız geçireceklerini düşündükleri tatilleri beklenmedik misafirlerin gelişiyle sekteye uğrar. Yaşlı bir çift olan Mitch ve Jane Turner'ın gelişi gençler için başlarda bir hayli iyi olur. Ancak zaman geçtikçe Emily ve Randall, tuhaf olaylarla karşı karşıya kalır. Çift, çok geçmeden çevrelerinde gizemli bir enfeksiyon belirtisi görür ve hayatta kalmak için mücadele etmek zorunda kalır.

Şehir, birbiri ardına ortaya çıkmaya başlayan cesetlerle sarsılmaktadır. Şehrin farklı noktalarında bulunan bu cesetlerin hepsi birbirinden acımasız ve incelikli yöntemlerle öldürülmüştür. Araştırma derinleştikçe bütün kanıtlar tek bir kişiyi işaret etmeye başlar: John Kramer. Ancak bu imkansızdır, zira Kramer 15 yılı aşkın süre önce ölmüştür.