Gizem Filmleri

Bir Los Angeles restoranında yaşanan kader gecesi boyunca üç çifti anlatan sürükleyici bir gerilim filmi. Bir komi ve kız arkadaşı büyük bir maaş günü kazanmak için yığınla kokain saklarken, Hunter kendini çekici Tamira ile garip bir kör randevuda bulur. Hepsi yabancı olsa da, patlayıcı bir sona doğru savrulurken hikayeleri birbirine karışıyor.

Kötü namlı Boston Canisi'nin cinayetlerini haber yaparak çığır açan gazeteciler, Record American muhabiri Loretta McLaughlin'le meslektaşı ve sırdaşı Jean Cole hakkındaki gerçek olaylara dayalı bir suç-gerilim filmi. Katil daha fazla kişiyi kurban etmek isterken bu ikili cesurca soruşturmayı takip eder ve gerçeği ortaya çıkarma arayışında canlarını ortaya koyar.

Hayattaki tek tutkusu cansız şeylerin fotoğrafını çekmek olan kırk yaşındaki Günel, şirket çekilişinde kazandığı bedava Kıbrıs tatilinde, enerjik ve sempatik fakat biraz da geçmişi karanlık Şefik’le tanışır. Lüks villada, havuz kenarında, birayla başlayan tatil, Günel’in bacağını kırmasıyla tatsızlaşır. Tek avuntusu İstanbul’daki komşusuyla aynı adı taşıyan ve tıpkı onun gibi hemşire olan Nazlı’yla tanışmaktır. Sıkıntıdan komşu villadaki Şefik’i gözleyen Günel beklenmedik bir… cinayete mi şahit olur? Sıcak hava ve aldığı ilaçlar yüzünden bir türlü emin olamaz.

Yeni evli bir çift olan Julia va Francis, Bükreş'te bir daireye taşınır. Tam da bu sırada bir seri katilin serbest kalması, şehirde panik etkisi yaratır. Yeni evlerine alışmaya çalışan Julia, bir süre sonra yan apartmanlarda yaşayan biri tarafından izlendiğini fark eder.

Angie ve onun arkadaşlarının hayatları gözler önüne geliyor. Angie, her zaman bir hayalle yaşamış bir genç kızdır, süper kahraman olup, insanların hayatlarını hatta dünyayı kurtarmak istemiştir. Bu kazadan sonra, Angie’in aradığı fırsat ayağına gelmiştir, Angie, kazadan sonra, çocukluğundan beri hayalini kurduğu süper kahramanlık seviyesine artık çok yakındır ve önüne gelen bu şansı en iyi şekilde değerlendirecektir.

Bir arazi sahibi ve genç karısı arasındaki bir boşanma davası, daha karanlık bir hale dönüşür ve Whicher'ı İngiltere kırsalının tam ortasına çeker. Burada, en rahatsız edici ve yıkıcı sırları ortaya çıkarır. Bu davetkar cümle, heyecan verici bir hikayenin başlangıcını bize sunuyor.

Her şey bir boşanma davasıyla başlıyor. Ne var ki, bu boşanma davası sıradan bir hukuki süreçten çok daha fazlasını içeriyor. Bir arazi sahibi ile genç karısı arasındaki bu davada, sıradan bir evlilik sorunu değil, daha karanlık bir olay dizisi gelişiyor. Evliliğin yıkılışıyla birlikte ortaya çıkan sırlar, insanın içini ürpertiyor.

Mike Mignola, Richard Pace ve Troy Nixey'in çizgi roman serilerinden esinlenen Batman: The Doom That Came to Gotham, kaşif Bruce Wayne'in yanlışlıkla eski bir kötülüğü serbest bıraktığını ve yirmi yıllık bir aradan sonra Gotham City'ye dönüşünü hızlandırdığını gösteren 1920'lere dayanan bir hikayedir. Mantık / bilim güdümlü Batman, Gotham'ın varlığını tehdit eden Lovecraftçı doğaüstü güçlerle savaşmalı, bu arada Green Arrow, Ra's al Ghul, Mr. Freeze, Killer Croc, Two-Face, James Gordon ve Bruce'un sevgili koğuşları da dahil olmak üzere tanınmış müttefiklerinin ve düşmanlarının yeniden tasarlanmış versiyonlarıyla yardım etmeli ve yüzleşmelidir. Diğerlerinden farklı olarak mistik, genellikle korkutucu bir Batman macerasına hazırlanın.

Muhteşem bir gerçek hayat öyküsünden esinlenen film, kamp yapmak için doğanın kollarına atılan bir grup üniversite öğrencisinin, yakınlardaki restoranda insan etinin servis edildiği gerçeğiyle yüzleşmelerini konu alıyor. Başlangıcı sıradan bir korku filmi gibi görünen yapım, Blair Cadısı atmosferini ustalıkla işlerken, aynı zamanda Kiarostami ya da Makhmalbaf'ın kamera oyunlarına benzer şekilde gerçeklikle ve zamanla oynuyor. Filmde, korkunç, dramatik ve duygusal anların yanı sıra doğaüstü öğeler de yer alıyor. Ancak bunu yaparken öylesine şiirsel bir atmosfer yaratıyor ki, izleyiciler adeta büyüleniyor. Yapımın estetik yönetimi, hayranlık uyandıran sahneleriyle de dikkat çekiyor. İnsan etinin servis edildiği restoranın kasvetli atmosferi, insanın içini ürperten sahnelerle ustaca anlatılıyor.

Çok büyük sonuçlar doğurabilecek tarihî bir seçiminin son haftalarına girilmiştir. Amerika ya ilk kadın başkanını (Ann Dowd) ya da seçilme şansı olan ilk bağımsız adayını (John Cena) seçecektir. Bu tarihî anları haber yapan genç ve idealist bir muhabir (Jodie Turner-Smith), idolü olan efsanevi muhabir Nicholas Booker (Biran Cox) ile bir olup seçimin ve ülkenin kaderini önlerine seren bir komployu gün yüzüne çıkarmaya girişir.

Ian, babasıyla birlikte kenar mahallelerde yaşayan ve Ian'ın masum kurbanlar üzerinde görsel illüzyonlar yaratma yeteneğini kullanarak küçük dolandırıcılıklar yürüten bir gençtir. Mahkumlarından biri ters gittiğinde yetenekleri herkesin önünde kontrolden çıkar ve Ian, her biri güçlerini istismar etmeye çalışan iki rakip örgütün hedefi haline gelir.

Babaları bıçaklanan ve her biri gizli amaçlarla orada bulunan yedi kadın, cinayeti çözmek için hep birlikte bir malikâneye tıkılıp kalır.

Yeni taşındığı kasabadaki bir partide korkunç bir cinayete tanık olan bir genç kız, bu olayın ardından tuhaf şeyler görmeye ve arzulamaya başlar.

Alex, Emily ve oğulları RJ Los Angeles'ta yenidirler. Kurt, Charlotte ve Max'i gittikleri bir partide insanlara tanıtır ve olaylar gittikçe ilginçleşmeye başlar.

Günün birinde babasından kendisine lüks bir yatın miras kaldığını öğrenen genç kız; bir gece bu yatta parti yapmaya karar verir. Ancak sabah uyandığında yatın içerisinde üç hırsızla karşılaşan Bella, hayatının savaşını vermek üzeredir.

Genç bir öğrencinin yardımıyla Batı Cephesi’t-ndeki ABD Askeri Akademisi’nde meydana gelen gizemli cinayetleri çözmeye çalışan kıdemli bir dedektifin hikâyesini konu ediyor. Dedektif Augustus Landor (Christian Bale), daha sonra dünyaca ünlü bir yazar olacak olan detay odaklı öğrenci Edgar Allan Poe’dan (Harry Melling) yardım alarak bu cinayetleri araştırır.

Son derece yetenekli bir robotik teknisyen olan Jayant Arkhedkar (Rajkummar Rao), bundan bir süre önce hayatının kontrolünü kendi ellerine almaya karar vermiş ve bu uğurda fazlasıyla çaba göstermiştir. Gelecekte sıradan bir hayata sahip olmamak için ne gerekiyorsa yapmaya hazır olan bu adam, zamanla kendi kendine yaptığı çalışmalar sayesinde yetenekli bir robotik teknisyeni haline gelmiştir. 
Bu yeteneği sayesinde kısa bir süre önce büyük bir şirkette terfi almayı başaran Jayant için her ne kadar hayat mükemmel gitse de, onun bu mükemmel hayatı çevresindeki bazı insanları fazlasıyla rahatsız etmektedir. Jayant’ın bu hayatından rahatsız olanların başında ise şirketin sahibinin kişisel sekreteri olarak çalışan Monica Machado (Huma Qureshi) gelmektedir. Kendi planlarıyla birlikte Jayant’a bir şantaj yapmaya karar veren Monica, kısa süre sonra Jayant’ı alt etmek isteyen tek kişinin kendisi olmadığını fark eder. Bunun ardından şirketin sahibinin oğlu Nishikant (Sikander Kher) ve şirketin çalışanı Arvind Mannivannan (Bagavathi Perumal) ile ortak bir plan yapan Monica’nın planı, hiç de beklediği gibi gitmeyecektir.

Bir Paris tatili, Scooby-Doo ve Shaggy'nin uçuşlarını kaçırıp neredeyse dünyanın diğer ucuna giden uç bir sefere çıkmalarıyla sonuçlanmaz. Işıklar Şehri'nde harika bir kaçamak olması gereken bir yolculuk, birbirinden ayrılmaz bir çift arkadaşın Korkunç Kar Canavarı ile karşı karşıya gelmesiyle Himalayalar'da dehşete dönüşür! Görünüşe göre canavar tüyler ürpertici bir terör yayıyor. Arkadaşlar eski manastırlardan kaçarlar, yeraltı mağaralarından geçerler, çığlardan kaçarlar ve korkunç bir canavar onları sonsuza dek dondurmadan önce Everest Dağı'nın Gizemlerini çözmeye çalışırlar!

Ancak bu gizem, hem bir öncekilerden çok daha zor; hem de onların hepsinden çok daha önemli olacaktır. Çünkü Scooby ve ekibinin bu sefer peşinde oldukları Coco Diablo isimli kötü bir kadın, aslında bunca zamandır Mystery Inc’nin karşısına çıkan tüm kötülerin kostümünü tasarlayan kişidir. Coco’yu hapse tıkabilmek için kasabayı istila eden hayaletlerden ve düşmanlardan kurtarmaya çalışan Scooby ve arkadaşları, her ne kadar zorlanacak olsalar da bu sırada hem birbirinden eğlenceli olaylar yaşayacak; hem de suçluları yakaladıktan sonra güzel bir mola verecektir.

Ünlü yazar Edgar Allan Poe'nun beş öyküsünden uyarlanan bir animasyon antolojisi.

Tarhiler 1981 yılını gösterdiğinde, Christian Karl Gerhartsreiter adında bir kalpazan; memleketi olan Almanya’yı terk ederek Amerika’ya gelmiştir. Hayatının büyük bir kısmını dolandırıcılık ve üçkağıtçılık yaparak geçiren Christian, Amerika’da da bu tarz işler yapmaya devam etse de, günün birinde kendisini hiç olmadığı kadar sıradışı bir durumun içerisinde bulacaktır. Zaman zaman kendisini yeni tanıştığı insanlara farklı isimler ve kimliklerle tanıtan Christian, bu sayede birçok insanın kendisini bir başkası sanarak etkilenmesini başarmıştır. Ancak bir gün Christian’ın kullanacağı başka bir isim, onun hayatını değiştirecektir.
Kendisini insanlara ünlü Rockefeller ailesinin bir üyesi olan Clark Rockefeller olarak tanıtmaya başlayan Christian, bu ismi kullanmasıyla birlikte insanların kendisine büyük bir ilgi gösterdiğini fark etmiştir. Bunun ardından 90’lı yıllara gelindiğinde New York’a tanışan ve hayatını adeta bir Rockefeller gibi yaşamaya başlayan Christian, burada insanlara kendisini bir sanat koleksiyoncusu olarak tanıtmıştır. Uzun yıllar boyunca bu kimliği kullanan ve bu sayede sürekli hayatında yeni sürprizlerle karşılaşan Christian için elbette bunun bir sonu vardır…

Midnight In The Switchgrass, bir dizi çözülmemiş cinayet vakasını soruşturmak için bir araya gelen bir FBI ajanı ile bir polis memurunun hikayesini konu ediyor.

Sara, kocası Alex ve bebekleri ile birlikte yeni bir hayata başlamak için, şehirden uzakta bulunan bir çiftliğe taşınır. Çiftlik, doğum sonrası depresyondan muzdarip annenin zihnine yavaş yavaş sızmaya başlayan trajediler ve ölümlerle dolu bir tarihe ev sahipliği yapar. Gün geçtikçe annenin kırılganlığı, kendisinin ve yeni doğan oğlunun güvenliğini tehlikeye atan bir psikoza dönüşür.

Orkide çiftliğinde çalışan genç bir kadın, kardeşi rahatsızlanınca Kolombiya’ya gitmek zorunda kalır. Genç kadın, burada başına geleceklerden bihaber Kolombiya’ya doğru yola koyulur. Burada inşaat firmasında çalışan Fransız bir arkeologla ve genç bir müzisyenle yolları kesişir. Şehre alışmakta zorluk çeken kadın, her gece duyduğu güçlü patlama seslerinden oldukça muzdariptir. Uyumasını engelleyen seslere artık tahammül edemeyen kadın, bu sırada tanıştığı bir balıkçıdan kafasının karışmasına neden olacak şeyler öğrenir. Kendisini asırlardır yaşayan bir uzaylı olarak tanıtan balıkçı, sesleri sadece kadının duyduğunu ve uykusuzluğunu yalnızca kendisinin çözebileceğini söyler.

Kuzey Carolia'daki küçük bir kasaba olan Barkley Cove'da 'bataklık kızı' hakkında çılgınca söylentiler çıkar. On yaşında ailesinin terk etmesinin ardından bataklıkta yaşamayı öğrenmek zorunda kalan Kya, hakkında söylendiği gibi vahşi bir kız değildir. Onun hayatı, kendisine okuma yazma öğreten ve onu şiirle tanıştıran Tate ile tanışmasıyla sonsuza dek değişir. Ancak çok geçmeden Tate onu terk eder. Aradan geçen onca zaman sonra Kya, Tate'in ölümünün baş şüphelisi olarak görülür.